Can sıkıntısı kötü birşeydir. Yazmak ise bütün sıkıntının boşalma anıdır.
Yazdın yazdın, yazamazsan bir daha o sıkıntıyı içinden atamazsın...
Konuya girelim mi? :)
Ömer Hayyam'dan bahsedeyim öncelikle...
Ömer Hayyam, daha yaşadığı dönemde İbn-i Sina'dan sonra Doğu'nun yetiştirdiği en büyük bilgin olarak kabul ediliyordu. Onun “zamanın bütün bilgilerini bildiği” söylenirdi. Hassan Sabbah ve Nizam-ı Mülk ile aynı medresede eğitim gördüğü ve bu üç arkadaşın hayatın sırrını çözdüğü iddia edilir. (bkz. Alamut-Fedailerin Kalesi; Alamut'a Dönüş)
Hayatın sırrı neydi? yazının sonuna saklamak istiyorum bunu.
isterseniz bir kaç ipucu vereyim Ömer Hayyam'ın Rubailerinden...
Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok.
Kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok.
Sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok.
Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok.
Arar dururdum hep dünyada olalı,
Cenneti, cehennemi, alın yazısını.
Tam bilgisiyle hocam keserek attı:
Sende bu alınyazısı, cennet, cehennem, dedi.
Dün özledim de seni coştum birden bire;
Çıktım senin yerin dedikleri göklere.
Bir ses yükseldi ta yukarıda, yıldızlardan:
Gafil, dedi; bizde sandığın Tanrı sende!
Ve büyük usta... Cesurların en cesuru... Hayyam gibi hayatın sırrına erip onun gibi hayatı şiir-kadın ve içkiyle geçirmek istemeyen uçlarda yaşayan bir insan...
Karşınızdaaa Fedailerin-Haşşaşinleri-Suikastçilerin-Sır Bekçilerinin yaratıcısı dünyanın görüp görebileceği en tehlikeli "terörist"... Hassan Sabbah....
İlk önce şunu açıklamak isterim. Hassan Sabbah bir terörist değildi. Onun göstermek istediği gerçekleri göremeyenlerin bir uydurmasıydı sadece. Onu anlamadılar.(Hassan Sabbah avukatlığına soyunmuş hissettim kendimi..) KÜÇÜK kalesinde dünyaya karşı koyan bir insan düşünün. Adamlarının kendini sur duvarlarından sırf o emretti diye gülümseyerek attığı bir insan... Bir cennet yaratan... Bir katiller ordusu yaratan...
Yazının Devamı >>>
Yazdın yazdın, yazamazsan bir daha o sıkıntıyı içinden atamazsın...
Konuya girelim mi? :)
Ömer Hayyam'dan bahsedeyim öncelikle...
Ömer Hayyam, daha yaşadığı dönemde İbn-i Sina'dan sonra Doğu'nun yetiştirdiği en büyük bilgin olarak kabul ediliyordu. Onun “zamanın bütün bilgilerini bildiği” söylenirdi. Hassan Sabbah ve Nizam-ı Mülk ile aynı medresede eğitim gördüğü ve bu üç arkadaşın hayatın sırrını çözdüğü iddia edilir. (bkz. Alamut-Fedailerin Kalesi; Alamut'a Dönüş)
Hayatın sırrı neydi? yazının sonuna saklamak istiyorum bunu.
isterseniz bir kaç ipucu vereyim Ömer Hayyam'ın Rubailerinden...
Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok.
Kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok.
Sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok.
Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok.
Arar dururdum hep dünyada olalı,
Cenneti, cehennemi, alın yazısını.
Tam bilgisiyle hocam keserek attı:
Sende bu alınyazısı, cennet, cehennem, dedi.
Dün özledim de seni coştum birden bire;
Çıktım senin yerin dedikleri göklere.
Bir ses yükseldi ta yukarıda, yıldızlardan:
Gafil, dedi; bizde sandığın Tanrı sende!
Ve büyük usta... Cesurların en cesuru... Hayyam gibi hayatın sırrına erip onun gibi hayatı şiir-kadın ve içkiyle geçirmek istemeyen uçlarda yaşayan bir insan...
Karşınızdaaa Fedailerin-Haşşaşinleri-Suikastçilerin-Sır Bekçilerinin yaratıcısı dünyanın görüp görebileceği en tehlikeli "terörist"... Hassan Sabbah....
İlk önce şunu açıklamak isterim. Hassan Sabbah bir terörist değildi. Onun göstermek istediği gerçekleri göremeyenlerin bir uydurmasıydı sadece. Onu anlamadılar.(Hassan Sabbah avukatlığına soyunmuş hissettim kendimi..) KÜÇÜK kalesinde dünyaya karşı koyan bir insan düşünün. Adamlarının kendini sur duvarlarından sırf o emretti diye gülümseyerek attığı bir insan... Bir cennet yaratan... Bir katiller ordusu yaratan...
Yazının Devamı >>>